Anda mısın?

Mindfulness ( bilinçli farkındalık), son zamanlarda konuşulan popüler bir kavram. Bir felsefe ya da bir psikoterapi yöntemi olduğunu söyleyen de var; meditasyon yöntemi, ya da bir yoga felsefesi gibi düşünen de. “Carpe diem” mantığıyla açıklanan yanlış bilgiler de oldukça fazla. Aslında mindfulness; eğitimlerle, uygulamalarla ve düzenli egzersizlerle daha iyi anlaşılabilecek, son zamanlarda yaygınlaşan ve bilimselliği kanıtlanan yeni bir akım.  Bu yazımda, Mindfulness’ın, temel bir kavram olarak ne olduğundan ve ne işe yaradığından bahsedeceğim. Bunun yanında, pek çok yönü olan Mindfulness kavramını; kendi deneyimlerimden sonra beni en çok etkileyen, derinden yararını hissettiğim ve hayatıma adapte edebildiğim kısmından bahsetmek istiyorum.

Mindfulness ( bilinçli farkındalık), kaynaklarda ufak değişiliklerle birlikte genel olarak şöyle tanımlanır: Tam da şu an; var olduğumuz an içerisinde tüm bedenimizle birlikte, etrafımızda gerçekleşenleri olduğu gibi fark etmek. Anı fark etmek de ne demek, aslında olduğumuz anda olmama ihtimalimiz var mı diye sorabilirsiniz kendinize. Şimdi düşünelim..

Düşüncelerinde bir sen varsın, geçmiş zamanda bir sen varsın ya da gelecekte olması muhtemel bir olayın içinde sen varsın.  Peki bulunduğun an içerisindeki sen, nerede?

Olduğumuz an içerisinde kalmak kendiliğinde olan bir olay değildir. Evet, hayatın doğal bir akışı var ve bu doğal akış içinde olduğumuzu hepimiz biliyoruz ancak bu akışı ne kadar fark edip hissedebiliyoruz? Yaşadığımız çağda her geçen gün, her şey daha da hızlı ilerlemeye başlıyor.  İşte tam da bu yüzden anda kalmaya çalışmak, hızla akan zamanda anda durabilmek, olduğumuz an içerisinde olanları gözlemlemek,  istenilerek yapılması mümkün, bilinçli yapılan bir eylemdir. Ancak bilinçli bir şekilde ve yavaş yavaş alışkanlık haline getirerek, anda olanlara dikkat etmeye başlayabiliriz. Çünkü Mindfulness’ın temelde kabul ettiği ve esas ilgilendiği kısım burasıdır: zihin uçuşan bir şeydir.  Çoğu zaman şu an içerisinde değilizdir. Geçmiş ya da gelecekle ilgili herhangi bir duygu ya da düşünce; bizi,  şu anı fark etmekten alıkoyar. Kafamıza takılan herhangi bir sorun varken, çoğu zaman onu düşünürken buluruz kendimizi. Science dergisinde yayınlanan bir makalede, uçuşan zihin kavramı şu şekilde açıklanmıştır: ”İnsanlar, hayvanlardan farklı olarak zamanlarının büyük bir kısmını çevrelerinde o anda orada olmayan ya da olma olasılığı bile olmayan veya şu anda burada olmasa da geçmişte olup bitmiş olayları düşünmekle geçiriyor.” *

Televizyon izlerken düşüncelere dalmış olduğunuzu fark ettiğiniz oldu m? Çocuklarınızın anne- baba diye seslendiğini 3 seferde duyduğunuz? Ya da bir kitap okurken sayfa bittiğinde hiç bir şey okumadığınızı fark ettiğiniz? Yaşadığımız deneyim; bedenen orada o andayken başka diyarlarda gezinip yorulan bir zihin, çözülmesi için gereken enerjimizin tükenişinden başka bir şey değil aslında… Minfulness, bu yorgun zamanlarda bir durak noktası.  Orada o anda olanları olduğu gibi gözlemlemek ve olduğu gibi kabul etmek için bir mola zamanı.

Peki ne olmasını bekliyoruz. Yazının başından beri tanımlamaya çalıştığım kavramı, anda kalmayı sağladığımızda neyin değişmesin bekliyoruz? Aslına bakarsanız bir beklenti içine girmiyorum. Anda kalmak, mindful olmak bir varış noktası değil, bir durak. Ara sıra da olsa deneyimlediğim, yani anda kalmaya çalışmak zihnimi meşgul eden her neyse ( geçmiş ya da gelecekle ilgili düşünce ve duygular), onlarla arama mesafe koymamı sağlayan bir durak noktası evet.

Bize gitmekten yorulduğumuz uzun bir şehirlerarası yolda kısa bir mola, nefes aldığımız, soluklandığımız, su içip elimizi yüzümüzü yıkadığımız bir mola yeri olarak düşünebilir.  Bize, nefes alarak dinlediğimiz bir alan yaratmamıza fırsat verir. Minfulness bir dost olsaydı bence şunları fısıldardı kulağımıza:

Dur bir sakin ol. Şu an nerde nefes alıyorsun, hangi kokular geliyor burnuna; etrafında yükselip alçalan, yer değiştiren sesleri duyabiliyor musun? Duyguların, düşüncelerin olduğu yerde kalsın, neden nasıl diye sorma kendine, sadece etrafında olanlara dikkat et. Eminim, dinlendiğini fark edeceksin...”

Bahsettiğim şey, sihirli bir değnek değmiş gibi sorunların çözülmesini beklemek değil; ya da hipnotize olup geçmişe gitmek ya da geleceği bir şekilde öngörmek de değil. Aksine, sorunlar her neredeyse ve hangi zamandaysa onların peşinden gitmeyi bırakmak. Sorun ya geçmişle ilgili ya gelecekle ilgili; ya aile hayatınla ilgili ya da işinle ilgili. Belki çok sevdiğin arkadaşına kızdın, belki keşkelerin yakanı bırakmıyor. Onlar her kimle ilgiliyse ve hangi zamana aitse orda kalsın; çünkü var olduğun bu anda seninle değiller. Onları bu ana taşıyan sensin ve olduğun ana dikkat ederek bu anı kendine ayırabilirsin. Aslında bu senin en özgür alanın. Ve bu anı kendine ayırmayı unutmuşken bunu yapabilir, bu anın içinde olanları fark edebilir ve mola zamanını, kendi özgür alanını yaratabilirsin.

Dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta var burada. Bahsettiğimiz gibi zihin, uçuşan bir şeydir; bu yüzden bu deneyim esnasında dikkatimiz dağılabilir. Ana odaklanmaya fark etmeye çalışırken dağılabilir, zihnimiz uçuşmaya başlayabilir, düşünceler tekrar aklımızı meşgul edebilir. Problem değil. Yapmamız gereken tekrar ana odaklanmaya devam etmeye çalışmak. Kendimizi yargılamadan, düşüncelerimizi yorumlamadan, onların geçip gitmesini izlemek, tekrar tekrar ana dönmeyi deneyimlemek.

Şu an bir kafede oturuyorum, geleceğimle ilgili bir takım endişeli düşüncelerim beni  esir almış durumda. Yapılması gereken işlerim var, hepsi birbirine girmiş. Hepsini kabul ediyorum.  Şu an burda benimleler mi gerçekten? Onu bir paket gibi yanımda mı taşıyorum? Gittiğim her yere, her ana götürebiliyor muyum? Evet. Peki götürmeseydim ne olurdu? Evde bırakıp çıkabilsem ah ne güzel olurdu. İşte şuan, bu kafede otururken onların yanımda olmadığını fark etmek istiyorum. Bunu bilinçli bir şekilde yapıyorum. Onları evde unutmuşum gibi. Otomatik pilottan çıkıp kendime mola zamanı yaratmak istiyorum.

Yan kafede çalan şarkıya kulak veriyorum. Sahilde yürüyen insanları görüyorum. Bir de denize girenler var, deniz dalgalı ve hafif bir rüzgar esiyor. Fincanımdaki kahveyi yudumluyorum, biraz soğutmuşum sanırım. yudumu alırken halen gitmemiş olan kahve kokusu gülümsetiyor beni.  Bedenimin, oturduğum sandalyeyle bağımı hissetmeye çalışıyorum. Otururken iki ayağımla yere dokunduğumu fark ediyorum. Kollarım.. .sandalyenin demir kollarına yapışmış gibi, biraz ısınmışlar. Tam bu sırada aklıma, akşamki davette ne giyeceğime halen karar veremediğim geldi. Biraz gergin hissettim sanırım. Sorun değil. Tekrar ana dönüyorum, sanırım çalan şarkı değişmiş. Rüzgar hala esmeye devam ediyor hafif hafif.

Şu an da etrafımda olanları 5 duyu organımla algılayabilmeyi deniyorum. Etrafımda, gerçekten etrafımda olanlara keşif yapar gibi dikkat ediyorum. . Algıladıklarım, az önce bahsettiğim gelecek kaygılarımdan çok farklı bir deneyim oluyor benim için.. Sanırım artık kalkmam gerekiyor. Akşamki davete hazırlanmak için eve uğramam gerek. Hesabımı ödeyip hızlıca kalkıyorum.

Anlattığım  kısa mola bana iyi geldi, hissedebiliyorum. Orada, o kafede ve aynı masada çok defa oturdum. Ama bu sefer başkaydı çünkü her sefer başkadır.  Lütfen deneyimleyin. Anda gerçekleşenleri fark etmeye çalışın, kendinize küçük molalar için fırsat verin. Kendi özgür alanınıza sahip çıkın, onu sadece siz yaratabilirsiniz. Bunu hepimizin hak ettiğini biliyorum. Çünkü hiç birimiz geçmiş ya da gelecekle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerin esiri olmak zorunda değiliz. Bunu alışkanlık haline getirmeye başladıkça, fark ediyoruz ki olumsuz duygu ve düşüncelerime aramıza mesafe giriyor. Konu her ne olursa olsun olduğum an bana ait ve o anda dinlenebilirim. Daha iyi hissederek, daha güçlü ve huzurlu devam edebilirim  yoluma. Sıkıntım her ne olursa olsun, hangi zamana ait olursa olsun, ben buradayım bu anın içindeyim. Ve gerçeklik tam da burada. Bu ana dikkat ettiğimde olumsuzduygu ve düşüncelerime arama mesafe koyabiliyorun. Onların kaybolduğunu ve gelip geçici olduğunu hissedebiliyorum.  Şimdi ki ana odaklanırken, aslında özgürleşiyorum.

Şimdi size sormak isterim. Siz tam da şu an neredesiniz? Hangi anın içindesiniz gerçekten?

 

* Killingsworth, M. A., & Gilbert, D. T. (2010). ‘A Wandering Mind is an Unhappy Mind’, Science, 330, 932.